|
|
Çağlar
boyunca nice uygarlığa ev sahipliği yapan, böylesi zengin topraklarda
yaşadığımız düşünülürse, Türkiye’de 5 milyon defineci olmasına ve
dünyadaki dedektörlerin yüzde 80’inin Türkiye için üretiliyor olmasına
şaşırmamak lazım.
Definecilerin çoğu kaçak kazı yaptığı için kendilerini gizliyor. Ancak 12 yıl dağ tepe demeden kazılar yapan ama artık sadece dedektör satıp, eğitim veren Uğur Kulaç kendisini gizlemiyor, ''Küçük yaşlardan beri meraklıydım, defineciliğe. Kimi balık tutar,kimi avcılık yapar,ben de bunu sevdim. Defineciler kendilerini gizlerler, bazı kadınlar bile kocalarının defineci olduğunu bilmez''.
Defineciliğin
bir meslek olduğunu savunan Uğur Kulaç, hak ettikleri yerde olmadıkları
görüşünde: ''Türkiye’de definecileri işe yaramaz olarak bilirler ama
öyle değil.Çok önemli bir hizmet veriyorlar; tarihi ortaya çıkarıyorlar,
tabii yağmalama olayları da olmuyor değil ama bunun da bir sebebi
aslında devlet.Kültür Bakanlığı’nın 18 maddelik define arama
yönetmeliğinden başka kanun yok.Buna göre define aramasında çıkan
buluntular, kültür ve tabiat varlığı ise müzelere, define ise ( sikke,
akçe gibi ) Maliye Bakanlığı’na veriliyor.
Karşılığında’
da müzeler zaten bir şey vermiyor. Maliye Bakanlığı da genelde, 'şu
anda ödeneğimiz yok,sonra gelin' diyor. Hala 1980 yılından parasını
alamayan defineciler var. Durum böyle olunca da kaçak kazılar yapılıyor,
devlet yerine tarihi eser kaçakçılarıyla muhatap olunuyor. Türkiye’de 5
milyon defineci olduğu sanılıyor. Bu insanları nasıl kontrol altına
alırsınız? Çok büyük bir tabiat ve kültür varlığımız ya tahrip ediliyor
ya da dışarıya satılıyor.”
Türkiye’deki
definecilerin iki gruba ayrıldığını söylüyor Uğur Kulaç: ''Birinci grup
medeniyet hazineleri ile uğraşır. Bunlar varlıklı güçlü insanlardır.
Ekipleri,özel cihazları vardır. Yer altındaki mağaraları, mahzenleri
tespit edip, bu tip arazileri satın alırlar ve sonra buraya fabrika
kurarlar ve hazineyi çıkarırlar. İkinci sınıf defineciler de biziz.
Bizim gibiler de 80-100 yıllık bir zaman içerisinde toprak altına
bırakılan definelerle ilgileniriz. Kurtuluş Savaşı döneminde Anadolu’dan
sürülen gayrimüslimler, kaçarken yanlarına aldıkları kıymetli
eşyalarını, kaçtıkları yol boyunca, belirli yerlere sakladılar ve
sakladıkları yerlere sembolik işaretler yaptılar. Bizim aradıklarımız
bunlar''.
Define
ararken iki yöntem var. Birincisi kayıt denilen, paraları koyan kişinin
bugün hala yaşayan fertlerinde bulunan belgeler. Kullanılan ikinci
yöntem ise rivayet. Burada da kayıt yok ama işaretler var.bunlar kaya
üzerinde yapılan şekiller. Gerçi arkeologlar bunu kabul etmeyip saçmalık
diyor ama Kulaç aksini iddia ediyor. Arazi üzerindeki kayalarda,
mağaralarda yılan, haç, kartal gibi sembollerle anlatılan işaretlerle
ilgili pek çok fotoğraf var elinde Kulaç’ın. Türkiye’nin her yerinde
kendisine gönderilen işaretleri,işin uzmanı olan kişilere çözdürdüğünü
söylüyor. ''Bu uzmanlar arkeolog mu?'' diye sorduğumuzda ise ''hayır
onların ancak yüzde 1’i bu konuda uzmandır. Biz bu işaretleri işin ehli
olan insanlara çözdürüyoruz ama Türk değiller. Bir tek onlar
çözebiliyor, kim olduklarını söyleyemem. Basit olanlarını ben de
çözebiliyorum''.
NEREDE DEFİNE ARANIR?
Medeniyetlerin
beşiği olan Anadolu’nun Ege’den Karadeniz’e, Akdeniz’den Doğu’ya kadar
her tarafı define açısından zengin. Özellikle İzmit ve Çorum defineciler
arasında oldukça meşhur yerler olarak dikkat çekiyor. Definenin
özelliği de bölgeye göre değişiyor. Kimi bölgelerde yoğunlukla heykel,
kimi bölgelerde ise altın bulunuyor. En fazla define bulunan yerler
arasında İzmit, Adapazarı, Düzce, Bolu, Yozgat, Çorum, Tokat, Sivas,
Kayseri, Erzincan, Gümüşhane, Kars, Tekirdağ ve Edirne başta geliyor.
TUZAKLI MEZARLAR BİLE VARMIŞ
Uğur
Kulaç’ın 12 yıllık definecilik geçmişi, anlattığına göre en az Indiana
jones kadar gizemli maceralarla dolu. Tuzaklı mezarlardan tılsımlı
hazinelere kadar pek çok ilginç hikayesi var Kulaç’ın. Belki de efsane
demek doğru olur. İşte seçmeler: ''Bir keresinde bir mağaranın içine
sürünerek girdik, sonra büyük oda gibi bir yere geliyorsunuz. Karşı
duvardaki taşın üzerinde bir el işareti var. Buna elinizi koyduğunuzda
taş geriye doğru oynadı ve bir anda odayı sular bastı, zor kaçtık. Buna
su tuzağı denir. Bir de kapılar vardır, tam açarken tepeden kaya düşer.
Dönen basamaklar vardır, sonra üzerine bastığınızda döner ve sizi içine
alır ve akıbetinizden artık kimse haberdar olamaz.
Geçmiş
dönemlerde insanların paralarını sadece saklamakla kalmayıp,daha iyi
korunması için tılsımladıklarını söylüyor Kulaç: ''Belirli kelimeleri
belirli sayıda söyleyerek bütün cinleri oraya çağırır, bu davet
sonucunda gelen cinler o parayı sahiplenirler. Bir Müslüman olarak
cinlere inanırım. Tılsımla ilgili başımıza bu güne kadar çok ilginç
olaylar geldi.Kimi zaman mağaradaki gaz da insanın hayal görmesine neden
olur ama 'tılsım' denilen hadise de kesinlikle var. Ordu’daki bir
fındık bahçesinde insanı yutacak kadar büyük bir yılan çıktı karşımıza.
Sonra İzmit’te etrafımıza yüzlerce yılan sardı bir anda. Jandarma dahil
herkes kaçıştı. Tavşanların saldırısına bile uğradık. Başımıza gelmeyen
kalmadı. Bunlar hep hayaldir ama cinlerin parmağı vardır''.
|
|
Neslihan Tunç 15.09.2005 15:44:03 1 Aralık 2002 Sabah Gazetesi |
8 Şubat 2013 Cuma
''BİZİM INDİANA JONES''
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder