lahit mezar
Pişmiş toprak,taş yada mermer gibi maddelerden yapılan, içine ölünün yerleştirildiği sanduka.kenarları kagir,üstü kapak taşlarıyla örtülüdür. Yapısı ölünün statüsüne göre değişir, dış kısımları muhtelis kabarmalarla resimlenir, kurşun dökümle kaplı olanları da mevcuttur.
Önceleri yakılan ölülerin küllerinin saklandığı lahit'ler, sonradan birer mezar olarak kullanıldı. Lahitlerin birer oda veya küçük ev biçiminde yapılması, ölülerin öbür dünyada yaşayacakları inancından gelir. Bu fikri destekleyen Mısır'da bulunan lahitler,ve ölü evi türleridir.
Lykia lahitleri de, ölü evi biçiminde yapılan lahitlerin en eski örnekleri arasında yer alır. Bu lahitlerin, kubbe biçimi kapakları, ev cephesini andıran yanlarında kapı ve pencere boşlukları vardır. Bu tür lahitler Lykia'da M.Ö. VI. yy.dan imparatorluk devrine kadar gelir. Sayda'dan (Eski Sidon) getirilerek İstanbul Arkeoloji müzesine konan Lykia lahti bu türdendir. İkinci türden lahitler hareon tipindedir. Bu türün en açık örneği Helenistik çağ eserlerinden İstanbul Arkeoloji müzesindeki, ağlayan kadınlar lahtidir.
Kline lahitleri, daha çok ölünün odasındaki yemek masası veya yatağı durumundadır. Etruria'da bulunan bir türe girer. Genellikle niş içinde duran bu lahitlerin iç tarafları süslüdür. IV.-III. yy. lahitleri yemek sofrasını andırır. Kline türünden olan lahitler Frigya ve Paphlagonia'da görülür. Zengin boyalı klineler daha çok Lydia'da bulunur.
İmparator Adrianus devrinden kalma kabartmalı anıtsal lahitler vardır. Bunların çoğunda yalnız görünen cephe, kabartmalarla donatılmıştır. Asya tipi lahitlerin kapakları birer yatağı andırır. Üzerinde karı koca tasvirleri görülür. Bu tasvirlerde erkek, elini karısının omuzuna koymuş durumdadır. Başka bir lahit türü de Gırlandlı lahitler'de, ortaya çıkar. Bu tür lahitlerin M.S. I. yy.da Anadolu'da geliştiği, sonradan Mısır, Suriye, Yunanistan ve Roma'ya yayıldığı ileri sürülür. Bu lahitlerin en gelişmiş örnekleri, köşelerinde bukranion (öküz kafası) tarafından taşınan girlandlarla süslü olanlarıdır. Bu biçimin sunaklardan alınarak lahitlere uygulandığı sanılır.
Gırlandlı lahitler önceleri natüralist bir üslûpta yapılırdı. Sonraları bu süslemeler, belli ve değişmez nitelik kazanarak, uslûplaştı. Bunların da kaynağı Anadolu'dur; bu lahitlerin bellibaşlı özellikleri semardan biçimli kapaklarında görülür. Kısa yanlarında üçgen birer alınlık vardır. Alınlıklarında genellikle medusa başı ve rozas (gül bezek, yıldız bezek) tasvirleri yer alır.
Klazomenai lahitleri
Klazomenai
üretimi terrakotta lahitler anıtsal yapıları ve zengin bezemeleriyle
19. yüzyıldan beri dikkatleri çekmiştir. Dikdörtgen formlu, sıklıkla
köşe içlerinde çıkıntısı olmayan, uzun ve kısa kenar pervazları yaklaşık
eşit genişlikte, dalgalı çizgiler, meander motifi ya da İon kymationu
ile basitçe bezenmiş lahitlere, Oikonomos’un kazılarından dolayı
Monastirakia sınıfı adı verilmiştir. Dikdörtgen ya da daha sık olarak
trapez formlu, köşe içlerinde çıkıntılarla desteklenmiş, ayak ve başucu
pervazları yan kenar pervazlarına göre daha geniş tutulmuş ve zengin bir
şekilde bezenmiş olan grup ise “kanonik” Klazomenai lahitleri olarak
adlandırılmaktadır. Lahit pervazları önce açık renkli bir astarla
boyanmıştır. Uzun kenarlar örgü motifi ile bezenmiş, örgü motifinin iki
ucuna ise metoplar içine bezemeler yapılmıştır. Baş ucu pervazı sıklıkla
siyah figür tekniğinde monomakhia, savaş ve mitolojik sahnelere
ayrılmıştır. Klazomenai siyah figürünü andıran, ancak kullanılan malzeme
gereği ayrıntıların kazıma çizgiler yerine, beyaz boyayla belirtildiği
bu sahnelerde ek kırmızı renk de kullanılmıştır. Ayak ucu pervazında ise
sıklıkla yaban keçisi stilindeki seramikten tanınan rezerve teknikte
hayvan figürleri çizilmiştir. Bazı örneklerde lahitin tümünün rezerve ya
da siyah figür tekniğiyle bezendiği görülmektedir. Ender olarak kırmızı
figür tekniği de denenmiştir.
Klazomenai
kazıları lahitlerle ilgili görüşlerin tekrar ele alınması gerektiğini
vurgulamaktadır. Yıldıztepe Nekropolis'indeki tabakalanma, Monastirakia
sınıfı lahitlerin kanonik lahitlerin öncüsü olmadığını göstermektedir
Dolayısıyla Monastirakia sınıfına göre yapılan ve figürlü “kanonik”
lahitlerin bunlardan daha sonraya tarihlendirilmesiyle ortaya çıkan
kurgu üzerine tekrar düşünülmelidir. Hem Yıldıztepe, hem de Akropolis
güney yamacında yapılan kazılar yaban keçisi stilinde ve figürlü
lahitlerin ressamlarının elinden çıkmış seramik örneklerini açığa
çıkarmıştır. Bu da yaban keçisi stilinde bezenmiş figürlü lahitlerin, bu
stilin seramik üzerinde moda olduğu dönemde yapılmaya başlandığının bir
kanıtıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder