6 Ağustos 2012 Pazartesi



 

 


 

 

 

 





 

 



 




 





 

 






 



 

 
 altta Hakasya'da ayakta kalan Türk mezar taşlarından biri



 





 

 



 

PARİONDA KRALİÇE TACI BULUNDU

PARİON’DA KRALİÇE TACI BULUNDU
Çanakkale'nin Biga ilçesine bağlı Kemer köyü sınırları içinde yer alan Parion Antik Kenti'nde iki yeni sandık mezar bulundu
15 Temmuz 2009


Ortaya çıkarılan yeni mezarlardan birindeki altın taçın bu mezarın bir kraliçeye ait olduğunu gösterdiği bildirildi. Kazı ekibi başkanı Prof. Dr. Cevat Başaran, kazılarda, antik kentin nekropol (mezarlık) alanındaki çalışmaların sürdürüldüğünü belirtti. Nekropol çalışmalarında daha önce bulunan ve prenses mezarı olarak nitelenen taş sandık mezarlar serisine iki yenisinin daha eklendiğini kaydeden Başaran, ortaya çıkarılan lahit mezarların ikiz mezar olarak düzenlendiğinin görüldüğünü ifade etti.
Prof. Dr. Başaran, mermerden yapılan ilk mezarın doğu-batı yönüne yatırılmış bir erkek mezarı olduğunu ifade ederek, "Mezar, plakaların birleştirilmesiyle elde edilmiş. Mezar sahibinin ayak ucunda, parçalanarak bırakılmış, içinde yakılmış kemikler bulunan urne yer alıyor. İskeletin karın bölgesinde, üzerinde altın suyuna batırılmış boncuklar, yapraklar ve bronz taç bulundu. Göğsü üzerinde de bir stigilis, yani yer temizleme aleti yer alıyor" diye konuştu.
İkinci mezarın, olasılıkla birinci mezardan daha kaliteli bir mermer işçiliğiyle yapıldığını belirten Başaran, bunun da doğu-batı yönünde olduğunu, ancak bu kez iskeletin başının doğuda olmak üzere mezara yatırıldığının belirlendiğini dile getirdi. Mezardaki buluntulardan, iskeletin bir kadına ait olduğunun anlaşıldığını ifade eden Prof. Dr. Başaran, şunları anlattı: "Buluntular arasında iskeletin başı üzerinde, meşe yapraklarından oluş an ve bir bant üzerine yerleştirilmiş altın taç, hemen altında altın suyuna batırılmış boncuklar, bronz yaprak ve dallardan meydana gelmiş ikinci bir taç yer alıyor.
Sırt üstü yatırılmış iskeletin sol elinde bir pişmiş toprak koku kabına rastladık. İkiz mezarlar, daha önce ortaya çıkardığımız ve 'prenses mezarı' olarak isimlendirdiğimiz mezardan daha önceki bir döneme ait. Yaklaşık, 2 bin 300 yıllık olduklarını söyleyebiliriz. Başındaki meşe yapraklı taç nedeniyle de bu mezarın bir kraliçeye ait olduğunu söyleyebiliriz."


İlk Aztek kral mezarı bulundu

Meksikalı arkeologlar, son Aztek hükümdarı Ahuizotl’un mezarını buldu. Mezar, tarihte bir Aztek kralına ait bulunan ilk gömüt.

Meksikalı arkeologlar, yer altına inebilen bir radar sistemiyle gerçekleştirdikleri çalışma sonucu, son Aztek kralı Ahuizotl’un mezarı olduğunu düşündükleri odalara ulaştılar. Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’ya adım attığı 1500’lerde Aztekler’i yöneten Ahuizotl, ülkesini Guatemala’ya kadar genişletmiş güçlü bir hükümdardı.
Arkeologlar, Hükümdar Ahuizotl'un mezarının bu monolitin altında bulunduğunu düşünüyor.
Kıtaya ayak basan İspanyol papazların tuttukları kayıtlara göre Aztekler, gömütün bulunduğu alanı ölen hükümdarlarını yakmak ve gömmek için kullanıyorlardı. Fakat, İspanyol fatihler kendi yerleşimlerini gömütlerin bulunduğu bu alan üzerine kurduklarından, şimdiye kadar geniş çaplı araştırma yapmak mümkün olmamıştı.

1985’teki bir depremde koloniye ait binalardan biri çökünce, uzmanların da burada araştırma yapabilme fırsatı doğmuş oldu.

Yerin 4.5 metre altında bulunan mezara giden pasajın su ve çamurla dolu olması kazıyı zorlaştırırken, Ph nötr olan suyun oksijen yetersizliğiyle birlikte, kralın kemiklerini çürümekten korumak için doldurulmuş olabileceği de düşünülüyor.

Kazıyı gerçekleştiren Meksika hükümetine bağlı arkeologlar, kazının Aztekler’de kraliyet, gömü geleneği ve ritüellere ışık tutacak en önemi gelişme olduğunu söylüyor.

1 milyon YTL değerindeki lahit mezarı satmak isterken yakalandılar

Aydın'da güvenlik güçleri tarafından düzenlenen iki operasyonda tarihi eser kaçakçılarına büyük darbe vuruldu. Kaçak kazılarda ortaya çıkardıkları çok sayıda tarihi eseri satmaya çalışan sekiz zanlı gözaltına alındı.

Aydın'da güvenlik güçleri tarafından düzenlenen iki operasyonda tarihi eser kaçakçılarına büyük darbe vuruldu. Kaçak kazılarda ortaya çıkardıkları çok sayıda tarihi eseri satmaya çalışan sekiz zanlı gözaltına alındı. Bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri, Söke ilçesinde daha önceden belirlenen adreslere baskın düzenledi. Çok sayıda güvenlik görevlisinin katıldığı operasyonlarda Kemalpaşa ve Yenicami mahallelerinde Tevfik A. (61), Kazım Ü. (43), Abdullah D. (46), Tahir T. (54), Ahmet Cumhur S. (48) ve Ömer A. (55) isimli şahıslara ait ev ve işyerlerinde arama yapıldı. Buralarda dört Gümüş sikke, 15 bin 500 YTL değerinde 106 bronz sikke, iki yavru ağzı kiremit fincan, bir koku şişesi, bir adet iki kulplu anfora kırığı, üç toprak vazo, bir kurşun ağırlık ve iki kiremit tabak ele geçirildi.

LAHİT MEZARLARI

Batalha Katedrali
Resim

Capetian kral mezarları
Resim

Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
ASGARİ OKUYAN, ASGARİ ÜCRETE TALİM EDER...
Resim
Richard I Lionheart
Resim

İngiltere Henry II, Kral Mezarları Aquitaine karısı Eleanor
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Kral John I (solda) ve eşi
Richard Lionheart
Resim
Resim
Resim

DEFİNECİLİĞİN BİLİNMEYEN TARİHİ (II)


Günümüzde Definecilik

Definecilik olayına gerçekçi bir yaklaşımla baktığımızda bunun, psikolojik yönden üzerinde durulacak boyutlarda bir tutku olduğunu görürüz. Nitekim tarihi bir buluntu, kalıntı veya üzerinde çokça durulan para çıkacak yerlere yasa ve yönetmelikler uyarınca devlet zaten define kazısı izni vermemektedir. Bunun dışında yapılan define kazılarının sonucu çoğu kez defineci için hüsranla sonuçlanmaktadır. Bununla beraber rastlantı sonucu define ortaya çıkıyor mu? Diyecek olsak; elbette zaman zaman bu tür olaylarla da karşılaşıldığı oluyor. Ancak öylesine az sayıda ki...

Bu tür bulunan defineler konusuna da biraz değinmek isterim. Bilimsel kazıların ortaya çıkardığı defineler de olmuştur. Bunların başında İzmir Değirmendere Ahmetbeyli Köyü Definesi, İzmir Çeşme ilçesi Ildırı Köyü Erytrai Roma Definesi, Manisa Sardes bölgesinde Lidya Definesi, Ankara-Kırıkkale arasında Keskin ilçesi Kapulukaya Baraj çevresinde Solidus Definesi, Tokat Niksar ilçesi kale surları yanında Anadolu Selçuklu Çağı Definesi, Antalya’nın Elmalı ilçesi Bayındır Köyünde Elmalı Definesi, Muğla ili Göktepe Köyü İncilipınar Definesi...

Günümüzde definecilerin elinde dolaşan pek çok define haritası bulunmaktadır. Bunların hemen hemen hepsi sahte define haritalarıdır. Bu tür haritaların gerçek olduğuna inanan pek çok kişi sonradan büyük hayal kırıklığına uğramaktadır. Bu haritaların hepsinin birbirinin benzeri öyküleri bulunmaktadır. Örneğin şu veya bu nedenle yurt dışında olan, Anadolu ve Trakya’ya gelmesi yasaklı! Kişiler daha önce yerlerini bildikleri yeri! Definenin haritasını çizerek bir aracı ile Türkiye’ye sokmuşlardır. Aracı bu haritayı satacak defineci arar ve hemen de bulur. Harita çoğunlukla toprağa gömülmüş ve eskitilmiştir. Haritayı satın alacak kişinin ise nedense , elinde bu harita var ,define olduğundan eminsin sen niye aramıyorsun demekte nedense aklına gelmez!..

Bu arada define bulmak için istiareye yatanlar, görülen rüyalarda define meraklıların başvurdukları diğer yollardır. Kuşkusuz, bu yolda saf insanları kandıran ve gelir kazananlar da bu toplumda yaşamaktadır Ayrıca cinlerin! Koruyuculuğuna bırakılan definelerdeki büyüleri bozmak isteyen üfürükçüler ile falcılar da ortaya çıkmıştır.

Define aramak bir bakıma bilgi ve donanım istemektedir. Bunların başında pusula, matara, yürüyüş ayakkabısı, uyku tulumu, çadır, sırt çantası, ayrıntılı bölge haritası, kısa saplı kazma kürek, konserve, ilk yardım çantası ve el feneri gelmektedir. Özellikle define arayacak kişinin arazi konusunda bilgili olmalı, harita okuyabilmelidir. O bölgede hangi kavimlerin gelip geçtiğini ve orada yaşanan tarihi olaylar, orada yaşamış olanların sosyo-ekonomi konumunu, coğrafyasını bilmek zorundadır. Öncelikle parası olanın gömü yaptığı gerçeğini de dikkate almalıdır. Fakir insan gömü yapamaz, bu iş bir bakıma zenginin işidir. Bunun yanı sıra defineci gömüyü yapanın en az kendisi kadar zeki ve akıllı olduğunu da hiçbir zaman aklından çıkarmamalıdır. Öncelikle de bu gömüyü ben yapsaydım nereye gömerdim diye kendince düşünmelidir. Halisünasyon ve hurafelerle yola çıkılmamalıdır. Define de her işaretin bir anlamı, dili olabileceği, gömüyü yapanın bir takım yanıltıcı önlemler almış olabileceği de hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. Bazı gömü sahipleri yanıltıcı olarak kırık ve boş küplerden yararlanmışlardır.

Çoğu kez gömüyü yapan kişiler, daha öncede belirttiğimiz gibi, yıllar sonra bulabileceği umudundan yola çıkarak doğal işaretlerden yola çıkabileceği gibi kendince de bir takım işaretler koyarlar. Bunların başında ayak izleri, deve, yılan ve çıplak figürleri duvarlara işlenmiştir. Bu tür figürler çoğunlukla yanıltıcı olup onların baktıkları yere yoğunlaşan defineci baştan yanılgıya düşmüştür. Mağaralarda yapılacak araştırmalarda özellikle kesilmiş taşların olup olmadığına bakılmalıdır. Mağaralarda define aramak bir bakıma risklidir. Bazı mağaralarda zehirli gazlar vardır ve bunlar definecinin hayatına mal olabilecek şekildedir. Bu bakımdan mağara içerisinde yarasa yuvaları olup olmadığına bakılmalıdır. İçeride yaşayan canlılar varsa içeride zehirli gaz tehlikesinin olmadığı kolayca anlaşılmaktadır. Ayrıca mağaraya gömü yapan girişlere birtakım tuzaklar yapması da olağandır. Bazen ele geçen küplerin ağzı sıkı sıkıya kapatıldığından aradan geçen uzun süreden ötürü virüs ve mantarların ürediği de gözden uzak tutulmamalıdır. Bu tür virüs ve mantardan zarar gören pek çok defineci de vardır. Defineci bütün bu varsayımları göz önüne alacağından bilimsel verilerden uzaklaşmamak zorundadır.


Kaçak Define Kazılarının Verdiği Zararlar

Günümüzde müzelerimizi en çok uğraştıran işlerin başında defineciler ve özellikle kaçak yapılan define kazıları gelmektedir. Yabancı ülkelerde rastlanmayacak boyutlarda verilen define ruhsatları müzecilerin büyük zamanını aldığı da kaçınılmaz gerçekler arasındadır. Anadolu’nun pek çok yerinde bazı müzeciler normal işlerini bu yüzden hakkıyla yerine getirememekte bütün zamanını bir hayal ürünü olan define kazılarında geçirmektedir. Ayrıca ruhsat başvurularında da zaman zaman politik baskıların müzecilere yapıldığı da konunun bir diğer üzücü yanıdır. Yasa ve yönetmeliklerde define arama ruhsatını verilmemesi gereken yerlere üst makamlardan yapılan baskılar müzecileri çoğu kez çaresizliğe düşürmektedir. Kazı yapmak istediği alanda define olduğuna inanan defineciler o yerde define arama ruhsatı alabilmek için her türlü baskıyı, güvendiği çevreler varsa yapmaktan kaçınmamaktadır. Bazı durumlarda müzeciler yerlerin değiştirilmesi tehdidi ile karşılaştığı da olmuştur. Buna benzer bir olay benim de başıma gelmiştir. İstanbul çevresindeki bir yerde 58 kişinin sahibi olduğu bir alanda define ruhsatı için başvurulmuş, başvuru sahibine 58 kişinin de muvafakatinin şart olduğu ve bunun belgelenmesini istemiştim. Ancak devreye o zamanki iktidarda olan partinin milletvekili girmiş, yer değiştirilme tehdidi altında ruhsat verilmesini konusunda baskı yapılmıştı. Baskıya direnmiş ve milletvekiline yasa bunu emrediyor, siz yasa koyucu bende uygulayıcıyım yönetmeliği değiştirin ben de ruhsatı vereyim demiştim. Milletvekili gittikten sonra da durumu genel müdürüme iletmiştim. Milletvekili Ankara’da üst makamlara beni şikâyet etmiş ve haklı olduğumu görünce bir süre beni telefonla aramış, “sen haklıymışsın, kusura bakma her bürokrat keşke senin gibi direnebilse “ demişti. Böylesi durumlarda üst makamlara direnemeyen bazı müzecilerin verilmemesi gereken yerlere ruhsat verdiği de yaşanan olaylar arasındadır.

Kuşkusuz, bu arada yöreyi yeterince tanımayan bazı müzeciler de verilmemesi gereken yerlere bilgisizlikten kaynaklanarak ruhsat verdiği de görülmüştür. Örneğin, yıllar öncesi Sakarya dolaylarındaki bir höyüğe define arama ruhsatı veren müzeciler de olmuştur. Onun yanı sıra Sakarya’da Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürünün baskısı ile verilmemesi gereken yere define arama ruhsatı verilmiştir. Buna benzer olaylar daha da derinleştirildiğinde pek çok olumsuz işlemlerin yapıldığı da görülmektedir. Yönetmelik uyarınca iş makinesi kullanılmaması özellikle belirtilmiştir. Ne var ki, bazı uygulamalarda defineciler müze elemanının hoşgörüsüne sığınarak bu tür makineleri kullanmakta, bazen de define olmayan eski kalıntıların tahribine neden olmaktadırlar.

Arkeologlardan önce lahit mezarları bulan bazı definecilerin onları tahrip ettikleri de bilinen gerçekler arasındadır. Kazma kürek ve bazen de patlayıcı ile lahit mezarlarda oluşan tahribatlar çoğu yerde görülmektedir. Antik çağlarda ve roma döneminde pek çok lahdin içerisindeki ölünün ağzına bir obolos (metelik denilen) altın para konulur. Bunun anlamı mitolojide yer altı ülkesinde ölüleri Akheron ırmağını geçiren kayıkçı Kharon’a verilen rüşvettir. Mezarı gizlice açan defineci bu parayı bulunca daha arkası da var diyerek mezarı kazmakta ve tahrip etmektedir.

Bazı durumlarda definecilerin bilerek veya bilmeyerek tarihi eser kaçıkçılığına yardımcı oldukları da geçmişte yaşanmış olaylar arasındadır. Örneğin Burdur yöresinde ortaya çıkarılan eserler bu yönde yurt dışına kaçırılmıştır. Ayrıca Zeugma kazılarında definecilerin arkeologlardan bir kaç adım önce kazı yaparak, Zeugma’daki Roma dönemi villalarının taban mozaiklerini bir bölümünü yurt dışına kaçırdıkları da bilinmektedir.


Defineci Öyküleri

Defineciler arasında anlatılan pek çok öykü vardır. Ne tuhaf ki, onlarda bunlara inanmış veya inanmaya kendilerini zorlamışlardır. Çoğu kez defineyi bekleyen bazı insanüstü varlıklarında olduğuna inanmışlardır.
Yıllar öncesi Kocaeli ile Sakarya arasındaki Derbent mevkiinde bir yere define kazısı yapan bir kişiye Bakanlık temsilcisi olarak gitmiştim. Tozlu yollardan motosikletin sepetinde uzun bir yolculuktan sonra define aranacak yere geldik. Oldukça yüksek bir tepenin en üst noktasından en alt seviyeye inmek istiyordu.

Defineci buraya kırk dev yükünün gizlendiğine inanmıştı. Kendisine kırk deve yükünün tepeden aşağıya kadar o günün şartları altında nasıl kazılıp gizlendiğini sorduğumda. Yok yok kazıp saklamışlar dedi. Günlerce tepeden aşağıya doğru kazma kürek kazdı. Sonunda yasal süresi bitti ve kazdığı yerleri kapattı. Ama aklı hala kırk deve yükü define idi.

Bir diğer defineci ise definenin büyük bir yılanın korunmasına bırakıldığına inanmıştı. Ancak bu yılan bildiğimiz yılanlardan değildi. Yılan boynuzlu idi ve boynuzlarında da birer çan asılıymış. Tehlike karşısında yılanın boynuzlarındaki çanlar çalarmış... O da günlerce kazdı ama ne yılan ortaya çıktı, ne de yılanın boynuzlarındaki çanın sesi duyuldu....

Defineciler çoğu kez tılsımlı çubukları kullanır. Bunlar belirli bir düzeyde gömülü altını işaret ederlermiş... Dualar okuyarak değnekleri bir araya getirip onların defineyi göstermesi umarlar. Bazen de madene duyarlı detektör kullanırlar. Bir keresinde detektör işaretini verdi. Definece büyük bir iştahla kazmaya devam etti ve sonunda bir öküz nalı ortaya çıktı..

Bir keresinde defineci elindeki haritayı araziye uyguladı. Haritada işaret olarak bir çeşme vardı. Bu çeşmeden birkaç metre sonra bir suyolunun ortaya çıkacağı belirtilmişti. Nitekim gerçekten de suyolu ortaya çıktı. Suyolundan sonra kazı devam etti ve sonuç yine hüsranla sonuçlandı. Oysa akıllı bir gözlem çeşmenin bir suyolu olacağı ve bu yolun kazdığı yere uzanacağı öylesine açıktı ki...

Toplu Konut İdaresi (TOKİ), büyük bir bölümü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) Zeytinburnu’ndaki defineli arsa olarak tanınan arazinin ihalesini 392.000.000 Tl’ye almıştır. TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, burada bulunan define ile ilgili söylentilerden ötürü bir açıklama yapma durumunda kalmıştır:

“Zeytinburnu’ndaki arsada devletin define-altın arayacağı iddia ediliyordu. TOKİ’ye bağlı Emlak Konut ise tapuya define bulunması halında bu definenin %50’sinin devlete, %25’inin arsa sahibine ve %25’inin de Emlak Konut’a ait olacağına dair bir şerhi koydu”

Böylece define hayali veya olasılığı da ilk tapu kaydına işlenerek, hukuki şekli girmiştir!..

Ne var ki, bu örneklerin hemen hepsinde inanmak önemliydi. Hepsi define bulacağına inanmış ve bunun için de varını yoğunu ortaya koymuştu. Kuşkusuz inanmakla da bu iş olmuyor...


Sonuç

Türkiye kültür varlığı yönünden çok zengin bir ülkedir. Bu topraklarda İ.Ö 10.000’dn başlayarak çeşitli kültürler burada bulunmaktadır. Sonuç olarak bunların korunması, her ne şekilde olursa olsun onların tahrip oluşunu önleyecek önlemlerin alınması kadar toplumda eski eser bilincinin yerleştirilmesi de şarttır. Daha doğrusu bugüne kadar tam olarak benimsenmemiş bir kültür politikasına gereksinim vardır. Bunun için ilke kararları ve ölçüler yeniden ele alınmalı, saptanmalı ve caydırıcı önlemler de alınmalıdır. Bu arada özel kişilerin, özel idarenin ve yerel yönetimlerin de yapmakta olduğu tahribatın önüne geçilmeli, kaçak kazı çalışmalarına da son verilmelidir. Kültür varlıklarının korunması bir bakıma aydın ve bilinçli insanların konusu olarak görülürse de bunu halka indirgemenin yolları da aranmalıdır. Bunun da yolları yazılı ve görsel basından, eğitimden geçmektedir.
 

ZEYTİN BAHÇESİNDEN 1800 YILLIK LAHİT MEZAR ÇIKTI!..
Kyzikos Antik Kenti'nde sürdürülen kazı çalışmaları sırasında bir zeytin bahçesinde Roma dönemine ait 1800 yıllık lahit mezar bulundu. Mezarda aynı aileden 6 kişinin kafatasları bulundu.
 
19.07.2007
BALIKESİR - Balıkesir'in Erdek ilçesi yakınlarındaki Kyzikos Antik Kenti'nde sürdürülen kazı çalışmaları sırasında bir zeytin bahçesinde Roma dönemine ait 1800 yıllık lahit mezar bulundu. Mezarda aynı aileden 6 kişinin kafatasları bulundu.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Nurettin Koçhan'ın başkanlığındaki ekip tarafından Kyzikos Antik Kenti'nde yürütülen kazı çalışmaları sırasında lahit aile mezarı ortaya çıkartıldı.
Jandarmanın lahit mezarın bulunduğu zeytin ağaçlarının arasındaki bölgede daha önce kaçak kazı yapıldığını belirtmesi üzerine kazılarını bu bölgede yoğunlaştıran kazı ekibi, bir günlük çalışmanın ardından 60 santim derinlikte lahit mezara rastladı.
Lahit mezarın tonlarca ağırlıktaki kapağının iş makinası vasıtasıyla kaldırılmasının ardından açılan mezarın içinde aynı aileden kişilere ait 6 kafatası ve o dönemde mezarların içine yerleştirilen ölü eşyaları bulundu.
Bulunan lahit mezarın bölgede bugüne kadar kaçak kazı yapanlar tarafından soyulmamış ve orijinal haliyle duran ilk mezar olduğuna dikkat çeken Kazı Başkanı Nurettin Koçhan, mezarın 2. yüzyıl Roma dönemine ait olduğunu söyledi.

Lahit mezarın bulunmasının bölgedeki arkeolojik çalışmalar açısından çok önemli olduğunu belirten Koçhan, "Biz 6 Temmuz'da bu bölgede kazılarımıza başladık. Jandarma ekipleri bize bölgede kaçak kazı yapılacağı ihbarı aldıklarını ve daha öncede zeytin ağaçlarının arasında kaçak kazıcıları yakaladıklarını ilettiler.
Bunun üzerine kazılarımızı bu bölgede yoğunlaştırdık. Lahit mezarın olduğu alanda geçen yılda kazı yapmak istemiştik, ancak kaçak kazıcılar biz yaklaşmayalım diye daha önce oraya domuz ölüsü attıkları için kazamamıştık. Burada yaptığımız kazıda toprağın yaklaşık 60 santim altında bir lahit mezar kapağına rastladık.
Erdek Belediyesi ve kaymakamlıktan mezar kapağının kaldırılması için bize iş makinası gönderildi. Mezarın kapağını açınca içinden bir aileye ait mezar çıktı. Şu ana kadar mezarda 6 tane kafatası ile seramik ve cam ölü hediyeleri çıktı. O dönemdeki inanışa göre ölen kişilerin mezarına kullandıkları ve sevdikleri eşyalar da konuluyordu. Şu anda kafataslarını çıkardık, toprağın daha alt kısmında başka eşyalarda olabilir. Onları da çıkartacağız. 
Bu mezarın özelliği bölgede bugüne kadar soyulmamış, talan edilmemiş, orijinal haliyle bulunan ilk lahit mezar olması. Biz daha önceki kazılarımızda 3-4 adet daha lahit mezar bulmuştuk, ancak defineciler kafataslarını bile almışlardı, tamamen boştu. Buradan çıkan kafatasları bölgeye gelecek antropologlar tarafından incelenerek, kesin olarak hangi döneme ait olduğu, ölüm nedenleri, yaşları ve cinsiyetleri tespit edilecek" şeklinde konuştu. 
7.Yüzyıl Kios Döneminden Latih Mezar





Önceki gün Osmaniye Mahallesi Yeşildağ Sokak 797 pafta, 28 parselde başlatılan hafriyat çalışması sırasında bulunan lahit mezarların sayısı dün 3'e çıktı.Yedinci yüzyılda Gemlik'te yaşadıkları bilinen Kios dönemi ne ait olduğu belirlenen helenistik lahit mezarların içinden çok sayıda insanlara
ait kafa tasları ile kemikleri çıktı.Bursa Müze Müdürlüğü ekipleri tarafından dün açılan ilk mezarın içinden 9 kafa tası ile bir adet toprak sürahi çıkarken,
ikinci mezarın etrafı kazılırken, üçüncü bir mezar daha olduğu görüldü.
Getirilen vinç ile kapak taşı kaldırılan ikinci mezarın da içinden çok sayıda insana ait kafa tası ile üzerlerinde bulunduğu tahmin edilen bronz sikkeler, el yapımı küçük tahta kutu ile kapağı sağlam olarak çıktı.
Şimdiye kadar
birden fazla lahit mezarın bulunmadığı öğrenilirken, bugün açılacak
olan üçüncü mezarın da içinden insan kafa tasları ve kemiklerinin
çıkması bekleniyor.Arka arkaya yapılmış 3 lahit mezarın aynı yerde bulunmasının tesadüf olamayacağı belirtilirken, lahit mezarların bulunduğu yerlerin çevresinde de kazıların yapılması bekleniyor.
MERAKLA İZLENİYOR
Dün mezarlardan çıkan insan kemik ve kafa tasları naylon torbalara konularak, Bursa Müze Müdürlüğü'ne ncelenmek üzere götürülürken,
Bursa dan gelen bir uzmanın mezar içinden çıkarılan toprak ve kemikler elekten geçirilerek, içindeki sikkelerve küçük takılar dikkatle ayrıldı.
Polisin yoğun güvenlik önleme aldığı kazı bölge sinde 24 saat nöbet tutuluyor.3. mezarın da çıkarılması üzerine çevrede yaşayanlar ile gazetelerden haberi duyan meraklılar akın akın kazıların yapıldığı yere gittiler.
Bursa Müze Müdürü Enver Sağır ise kazı çalışmalarını Bursa’dan telefonla bilgi alarak izledi.Bursa ve çevresinde önemli sayılacak bir arkeolojik değer olan lahit mezarların sırrı ise büyük lahit mezarın üzerinde yazılan yazıların tercüme edilmesinden sonra kesin olarak çözüme kavuşacak.

LAHİT MEZARLAR GEMLİK’TE KALMALI
Eski eserleri yok denecek kadar az olan ilçemizde bulunan üç lahit mezarın kazı çalışmalarının bitiminden sonra ne olacağı konusunda kesin bilgi sahibi
olunmazken, Belediye Teknik Müdürü Özkan Ateşli, önceki gün kazıların yapıldığı yerde inceleme yaparak konu hakkında Belediye Başkanı Fatih Mehmet Güler’i bilgilendirdi.Ateşli, gazetemize yaptığı açıklamada lahit mezarların Gemlik’te kalması için çalışacaklarını, Belediye tarafından oluşturulacakKent Müzesi bahçesinde bir arkeoloji müzesi oluşturabileceklerini söyledi. Gemlik’in tarım, üniversite veturizm kenti yanında bir kültür kenti de olması için çalışacaklarını söyledi.
Öte yandan Belediye Başkanı Fatih Mehmet Güler’de konuyla ilgili olarak
Bursa Müze Müdürü EnverSağır ile görüşeceğini ve lahit mezarların
Gemlik’te kalması için çaba harcayacağını söyledi.
LAHİT NEDİR VE BULUNMUŞ ÖRNEK LAHİTLER - DEFİNE-DEFİNECİLİK-DEFİNE İŞARETLERİ-DEFİNE İŞARET ÇÖZÜMLERİ-DEFİNE HARİTALARI-HAZİNELER-DEDEKTÖR-DEFİNE ARAMA ÇUBUKLARI YAPIMI-MADENLER-TILSIM-GÖMÜ-EŞKİYA BELGELERİ-HÖYÜK-TÜMÜLÜ

Lahit (Lahd) Duvarları taş veya tuğla ile yapılmış, kapak taşlarıyla örtülü mezar.

önceleri yakılan ölülerin küllerinin saklandığı lahit'ler, sonradan birer mezar olarak kullanıldı. Lahitlerin birer oda veya küçük ev biçiminde yapılması, ölülerin öbür dünyada yaşayacakları inancından gelir. Mısır'da bulunan lahitler, ölü evi türünün ilk örnekleri sayılır.

Lykia lahitleri de, ölü evi biçiminde yapılan lahitlerin en eski örnekleri arasında yer alır. Bu lahitlerin, kubbe biçimi kapakları, ev cephesini andıran yanlarında kapı ve pencere boşlukları vardır. Bu tür lahitler Lykia'da M.Ö. VI. yy.dan imparatorluk devrine kadar gelir. Sayda'dan (Eski Sidon) getirilerek İstanbul Arkeoloji müzesine konan Lykia lahti bu türdendir.

İkinci türden lahitler hareon tipindedir. Bu türün en açık örneği Helenistik çağ eserlerinden İstanbul Arkeoloji müzesindeki, ağlayan kadınlar lahtidir.



Kline lahitleri, daha çok ölünün odasındaki yemek masası veya yatağı durumundadır. Etruria'da bulunan bir türe girer. Genellikle niş içinde duran bu lahitlerin iç tarafları süslüdür. IV.-III. yy. lahitleri yemek sofrasını andırır. Kline türünden olan lahitler Frigya ve Paphlagonia'da görülür. Zengin boyalı klineler daha çok Lydia'da bulunur.


İmparator Adrianus devrinden kalma kabartmalı anıtsal lahitler vardır. Bunların çoğunda yalnız görünen cephe, kabartmalarla donatılmıştır. Asya tipi lahitlerin kapakları birer yatağı andırır. Üzerinde karı koca tasvirleri görülür. Bu tasvirlerde erkek, elini karısının omuzuna koymuş durumdadır. Başka bir lahit türü de Gırlandlı lahitler'de, ortaya çıkar. Bu tür lahitlerin M.S. I. yy.da Anadolu'da geliştiği, sonradan Mısır, Suriye, Yunanistan ve Roma'ya yayıldığı ileri sürülür. Bu lahitlerin en gelişmiş örnekleri, köşelerinde bukranion (öküz kafası) tarafından taşınan girlandlarla süslü olanlarıdır. Bu biçimin sunaklardan alınarak lahitlere uygulandığı sanılır.

Gırlandlı lahitler önceleri natüralist bir üslûpta yapılırdı. Sonraları bu süslemeler, belli ve değişmez nitelik kazanarak, uslûplaştı. Bunların da kaynağı Anadolu'dur; bu lahitlerin bellibaşlı özellikleri semardan biçimli kapaklarında görülür. Kısa yanlarında üçgen birer alınlık vardır. Alınlıklarında genellikle medusa başı ve rozas (gül bezek, yıldız bezek) tasvirleri yer alır.




Lahit

Lahit, Antik Çağ'da insanların ölülerini gömdükleri sandık şeklindeki mezardır.

Lahitler, mermer ya da bölgede bulunabilecek diğer taş türlerinden yontularak yapılırlardı. Antik Mısır'da mumyaların konulduğu lahitler üzerinde genellikle ölünün kabartma heykeli bulunurdu. Antik Yunan'da lahitler genellikle dönemin tapınaklarına benzer biçimlerde yapılırdı. Üzerlerinde tapınaklarda görülebilecek türlerden çeşitli süslemeler, alçak veya yüksek kabartma şeklinde oyularak yapılırdı.

Lahitlere ölü ile birlikte, ölümden sonraki hayatta kullanacağı çeşitli eşyalar ve değerli metallerden yapılmış objeler de konurdu. Lahitler, Antik Çağ ve günümüzde bu nedenle sık sık mezar soyguncularının saldırılarına uğramış, tahrip edilmişlerdir. Günümüze kadar özgün hal nde korunmuş lahit örnekleri çok az sayıdadır.

Tamamen elle yontulan ve heykeltıraşlar tarafından yapılan süslemelere sahip olduklarından, ancak zengin insanların ölüleri için lahitler kullanılırdı. Dünyaca ünlü lahitlere örnek olarak bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunan İskender Lahti ve Ağlayan Kadınlar Lahti gösterilebilir.

GIRLANDLI LAHİT : Perge, İ.S. II. yy.

Tipik örneklerden biridir. Bu tip lahitlere Pamphilia tipi lahitler de denir. Perge atölyesinin özgün bir üretimi olduğu bilinmektedir. Üzeri semerdam şeklinde kapaklı, köşelerde Nikeler uzun yanlarda Eroslar tarafından taşınan ve lahdin teknesini çepeçevre dolanan girlandlıdır. Köşelerde Nikeleri Sphenksler üzerinde durur. Uzun yanlarda Eroslar yunuslar üzerinde durmaktadır. Girlandlar tenealarla (şerit) süslenmiştir. Dar yüzlerde birer Medusa başı, uzun yüzlerde girlandlar arasında ortada Medusa başı, ker iki yanında masklar yer almaktadır. Dekoratif amaçlı girlandlar arasındaki bu öğeler mezarı korumak için yapılmışlardır. Kapak çatıya benzetilmiş, kiremit ayrıntılar bile işlenmiştir. Yassı kiremitlerin uçları bitki ve mask formlu çörtenler ile son bulur. Tepe ve köşe akroterleri palmet şeklindedir. Her iki alınlıkta kalkan yer alır.
GİRLAND : Yaprak, çiçek ve meyvelerden oluşan, uçlarından asılan, tenea adı
verilen şeritlerle süslenmiş bezemedir.
EROS : Aşk tanrısı. Genellikle lahitler üzerinde kanatlı, çıplak, küçük ve sevimli bir
çocuk şeklinde tasvir edilir.
NİKE : Zafer tanrıçası. Kanatlı ve giysili kadın şeklinde tasvir edilir.
SPHENKS : Kadın yüzlü, göğüslü, aslan ayak ve kuyruklu, dişi hayali yaratık. Eski
Mısır'dan Yunan ve Roma'ya geçmiştir.
MEDUSA : Gorgorlar adı ile anılan üç kız kardeşten ölümlü olanı. Saçları yılanlarla
örülü, alnında yabandomuzu dişleri olan, tunç elli, altın kanatlı yaratık. En önemli
özelliği bakışları ile karşısındakini taşa çevirmesidir.
MASK : Maske. Eski Yunan ve Roma tiyatro oyuncularının yüzlerine taktıkları
insan, hayvan ya da hayali yaratık yüzü biçiminde nesne.



ARIADNE : Perge İ.S II. yy.

Aksu ( Perge ) bulunmuştur. İnce gözenekli beyaz mermerden yapılmış bir lahit kapağıdır. Doğal kaya şeklinde işlenmiş kline (yatak) üzerinde Mitolojide anlatıldığı gibi Ariadne uzanmış ve başını sol eline dayamış uyurken betimlenmiştir. Ariadne, göğüslerini ve göbeğini açıkta bırakan ince bir giysi giymiştir. Ayaklarında sandalları vardır. Sol koluna yılanlı bir pazubant takmıştır. Başında bant vardır.
Bu lahit kapağında Dionysos'un Ariadne ile ilk karşılaşması mitolojideki tüm ayrıntılar verilerek anlatılmıştır.
Minos'la Pasiphane'nin kızıdır. Theseus, Girit'e Minotauros'la çarpışmaya geldiğinde Ariadne ona görür görmez aşık olmuş. Minotauros'un bulunduğu 1001 dehlizli mağarada kaybolmaması için eline bir yumak iplik vermiş. Canavarı öldürdükten sonra Theseus'a çıkış yolunu bu iplik göstermiş. Sonra Theseus, Ariadne'yi kaçırarak Naksos adasına götürmüş. Ama Theseus kızı bir gece uyurken adada tek başına bırakarak kaçmış. Ariadne uyandığında adada yapayalnız ve terk edilmiş olduğunu anlayınca üzüntüsünden ağlayıp sızlamış. Ariadne ağlamaktan bitkin bir halde bir kaya üzerinde uzanmış uyurken adaya tanrı Dionysos gelmiş. Ona görür görmez vurulan Dionysos, elindeki tacı başına takmış. Fakat taç, Ariadne'ye dokunur dokunmaz göklere yükselip yıldız olmuş. Daha sonra da muhteşem bir düğünle evlenmişler.



Aurelia Botiane Demetria Lahti : Perge İ.S. II yy.

Bu lahit 1997 yılında Perge batı nekropolünde kaçakçılar tarafından kazılarak çıkartılmış ve satılmak istenirken güvenlik güçlerine yakalanmıştır.

Üzerindeki yazıt:
Uzun Yüz: " Ben Aur(elia) Botiane Demetria bu jahdi kendim yaptırdım; oraya sadece kendi cesedimin gömülmesini ve ölümün hemen akabinde lahdin varislerim tarafından demir ve kurşunla kapatılmasını istiyorum."
Yan Yüz: Hububat deposu yöneticisinin lahdi; "Aur.(elia) Demetria'nın Aur(elius)
Demetrianus'un; Aur(elius) Eutyches'in, Aur(elia Theodora'nın anısına."

Sütunlu Küçükasya lahitleri grubuna bir örnektir. Fakat bu lahit, karma bir lahittir.
Üç yanı sütunlarla bölünmüş, bir yanı bölünmemiştir.Lahdin kapağı Kline (yatak) şeklindedir. Klinenin üzerinde uzanmış vaziyette karı ve koca yer almaktadır. Kadının yüzü portre şeklinde işlenmiştir. Erkeğin başı işlenmemiştir. Bunun sebebi erkeğin hiç defnedilmemiş olması veya defnedilmiş olsa bile başı işlemek için zaman ya da paranın olmamasıdır. Erkek elini karısının omzuna koymuş, diğer eliyle bir rulo tutmaktadıt. Yatak bitkisel bezemelerle süslüdür. Klinenin sağ köşesinde bir at başı ve onun önünde oturan ve bir elinde kuş olan Eros vardır. Klinenin sol köşesinde panter ya da aslan olabilecek bir hayvan ve solunda yine bir Eros oturmaktadır. Lahdin üç yanı sütunlarla bölünmüş, diğer uzun yanda sütun kullanılmamıştır.

I. DAR YAN : Ortada öteki dünyayı simgeleyen iki kanatlı kapı yer alır. Kapının önünde üzeri meyvelerle dolu sunak bulunmaktadır. Kapının solunda elinde rulo tutan giysili bir erkek, sağında ise giysisine sarınmış vaziyette bir kadın yer almaktadır.
I. UZUN YAN : Bu yüzde figürler beş sütun içersindedir. İki kenardan soldakinde bir kadın, sağdakinde bir erkek oturmaktadır. Diğer figürler ayakyadır. Soldan ikinci erkek figürü sağ elinin işaret ve orta parmakları açık, yüzük ve serçe parmakları kapalı, başparmak da işaret parmağına bitişik olarak GESTUS (dostluk) işareti yapmaktadır. Bu yüzdeki figürler, ellerindeki rulolar, giyimleri ve duruşlarıyla lahit sahibinin bilgeliğini ya da bilgeliğe olan ilgisini vurgulamaktadır.
II. DAR YAN : Bu yüzün büyük bir bölümü antik dönemde mezar içindeki hediyeler için soyguncular tarafından yok edilmiştir. Kalan sütunlar arasında ortada bir kadın, solda çıplak bir erkek ve sağda giysili bir erkek olduğu görülmektedir.
II. UZUN YAN : Bu yüzde Troialılar ve Akhalar arasında geçen savaştan sahneler
vardır. Burada üç ayrı mitolojik olayı anlatan üç grup vardır. Soldan sağa doğru sırayla:
1) İkili Grup : Troia Savaşının kahramanlarından Akhileus, kendisiyle alay eden
Thersites'i cezalandırmaktadır.
2) Dörtlü Grup : Paris ile Meneleos'un Odysseus hakemliğinde yaptıkları savaş ve
yenilmek üzere olan Paris'in Aphrodite tarafından kurtarılması anlatılmaktadır.
3) İkili Grup : Menelaos'un, Patroklos'un cesedini taşıma sahnesi bulunmaktadır.



DOMITIAS IULIANUS VE DOMITIA PHILISKA LAHDİ : Perge, İ.S. II. yy.

Sütunlu Küçükasya Lahitleri grubundandır. Kline şeklinde kapaklı olan bu tip lahitlere ilk bulunduğunda Sidemara tipi lahit denilmekteydi.
Kapağında yer alan Eski Yunanca yazıtta :
"C.Domitias Iulianus ve onun hayat arkadaşı C. Domitia Philiska'nın lahdidir." denilmektedir.
Kapağı Kline (yatak) şeklindedir. Yatak üzerinde karı ve koca uzanmış şekilde tasvir edilmiştir. Erkek bir elini karısının omuzuna koymuş, diğer eliyle bir rulo tutmaktadır. Bu rulo ile erkeğin bilgi ve sanata verdiği önem vurgulanmaktadır. Kline dört ayaklı bir yatak ve üzerinde şilteden oluşur. Önde iki Eros oturmaktadır. Klinenin yan tarafları geyik başlı, kanatlı, balık kuyruklu bir yaratık ve çift kuyruklu yunuslarla süslüdür. Arka köşelerini Pan başları süslemektedir. Lahdin arka teknesi üzerinde burmalı sütunlar arasında duran figürler yüksek kabartma olarak yapılmıştır. Lahdin teknesindeki sahneler sırasıyla:
I. DAR YAN : Solda giyimli bir kadın, yanında bir kurban boğası; sağda elinde bir rulo tutan giyimli bir erkek, ortada ise öteki dünyayı sembolize eden bir kapı, kapının önünde bir sunak yer alır. Sunaktan alevler yükselmektedir. Bu sahne ölü kültü ve Hades'le ilgilidir.
I. UZUN YAN : Bu yüzde solda oturan bir kadın elinde kağıt rulo tutmaktadır. Aynı şekilde diğer köşede elinde rulo tutan bir erkek oturmaktadır. Ortada iki kadın ve bir erkek ayakta durmaktadır. Bu yüzdeki figürlerle mezarın sahibi olan çiftin sanata, bilgeliğe ve bilgelere verdikleri değer vurgulanmıştır.
II. DAR YAN : Yine sütunlar arasında elinde kağıt rulo tutan giyimli iki erkek ve ortada bir kadın figürü yer almaktadır.
II. UZUN YAN : Sandalyede oturan giyimli kadın, ayakta elinde rulo tutan giyimli bir erkek, ayakta yas tutar vaziyette giyimli bir kadın, ayakta duran giyimli kadın figürü yer almaktadır.



HERAKLES LAHDİ : Perge, İ.S. II.yy.

Küçükasya sütunlu lahitleri grubundandır. Üzerinde Herakles'in on iki işi sahneler halinde anlatılmaktadır.

HERAKLES
Zeus ve Alkmene'in oğludur. Hera, kocasının bir ölümlüyle kendisine ihanet etmesini içine sindiremez ve bu birleşmeden dünyaya gelen Herakles'ten nefret eder. Bu yüzden Herakles'e cinnet geçirtir, karısını ve çocuklarını öldürtür. Herakles kendine geldiğinde bu günahlarından arınmak ister. Danıştığı Apollon rahibi Kral Eurystheus'un hizmetine girerek günahlardan kurtulabileceğini ve ölümsüz olabileceğini söyler. Hera'nın yandaşı olan kral, Herakles'e birbirinden zor 12 işi buyurur.
Lahit semerdam şeklinde kapaklıdır. Alınlıklarında mezarı koruyan birer Medusa başı yer alır. Tepe ve köşe akroterleri palmet şeklindedir. Kapağın üzeri yassı kiremitlerle süslüdür. Kiremitlerin uzantıları aslan başı çörtenlerle son bulur.Lahdin teknesi üzerinde yüksek kabartma figürler, lahdi çepeçevre dolanan burmalı sütunlar arasına yerleştirilmiştir. Bu sahneler sırasıyla:
I. DAR YAN : Tam ortada iki sütun arasunda iki kanatlı, öteki dünyayı sembolize eden lahtin kapısı yer alır. Kapının her iki tarafında yas tutan, Frig külaklı Dioskurlar mezara bekçilik etmektedir.
I. UZUN YAN : Herakles'in yaptığı 12 işi bu yüzde ve diğer yüzlerde sütunlar arasında tek tek sırasıyla anlatılmaktadır. Herakles ilk sahneden itibaren fizyolojik değişimler gösterir ve yaşlanma süreci sırasıyla izlenebilir. Soldan sağa doğru:
1) Nemea aslanının öldürülmesi.
2) Hydria adlı çok başlı yılanı öldürmesi.
3) Erymanthos dağında yaşayan yaban domuzunu öldürmesi.
4) Artemis'e ait altın boynuzlu, tunç ayaklı geyiği yakalaması.
5) Stymphalos gölünde yaşayan insan yiyen kuşları öldürmesi.
II. DAR YAN : Ortada Lidya Kraliçesi Omphale yer almaktadır.
6) Kral Augias'ın ahırlarını temizlemesi.
7) Hesperidlerin bahçelerinden altın elmaları çalması.
II. UZUN YAN :
 Girit Kralı Minos'a ait kudurmuş boğayı, Kral Eurystheus'a götürmesi.
9) Trakya Kralı Diomedes'in insan etiyle beslenen atlarını götürmesi.
10) Amazonların Kraliçesi Hypolite'nin öldürülmesi.
11) Herakles'in Geryoneus'u öldürterek büyük sığır sürülerini Eurystheus'a götürmesi.
12) Kerberos'u getirmesi.



KÖPEK LAHDİ :

Bir Psidya kenti olan Termessos'ta bulunmuştur. İ.S. III.yy'dan sonra yerel kireçtaşından yapılmış küçük bir lahittir. Anadolu'da az sayıda ele geçmiş, nadir köpek lahitlerinden biridir. Üzerinde 11 satırlık şiir şeklinde düzenlenmiş, altıayak ölçüsüyle Eski Yunanca yazıt bulunmaktadır. Yazıtından bu lahdin Rhodope adlı zengin ve yalnız bir kadın tarafından, çok sevdiği köpeği Stephanos için yaptırdığı anlaşılmaktadır.

Lahit üzerindeki doğal aşınmalardan dolayı okunması çok güç olan yazıtın epigraphlar tarafından uzun çalışmalar sonucu Türkçe'leştirilmiş metni aşağıdadır:

.....Rhodope('nin) mutluluğu(ydu) O......
.....diye çağırırlardı sevimli Stephanos'u onunla oynayanlar.
Saklıyor içinde (bu mezar) birdenbire ölümün alıp götürdüğünü.
Kaybolup giden köpek Stephanos'un mezarı bu.
Ağladı O'na Rhodope ve bir insan gibi gömdu O'nu.
Ben, Köpek Stephanos yaptırdı Rhodope mezarımı.